3 YAZI 1 YORUM 1 ÖNERİ
GDO Üzerine: "GDO Bilim ve Tüketici Platformu"
GDO, kısaca üretim materyali(tohum) olarak genetiği değiştirilmiş, genleriyle oynanmış (transgenic) organizmaları ifade etmektedir. Dahası kendi bulunduğu türden veya başka bir türdeki canlıdan seçilmiş özellikleri taşımak amacıyla ele alınan bitki, hayvan veya mikroorganizmalara genlerin aktarılmasıyla gerçekleştiriliir. Bugün için bazı ülkeler GDO'yu tehdit olarak görüp ithalatına ve üretimine izin vermezken, bazıları sınırlı oranda, bazılarıysa(25 kadar ülke)üretim ve ticaretini serbest bırakmışlardır.
Türkiye'de ise Tarım ve Köyişleri Bakanlığı`nın, genetiği değiştirilmiş organizmalarla (GDO) ilgili hazırladığı Biyogüvenlik Yasa Tasarısı, transgenik ürünlerin gündeme taşımasına yol açmış görünüyor. Konunun tartışılarak doğru uygulama ve yöntem konusunda akademik ve kamu başta olmak üzere ilgili paydaşların, insan sağlığı ve tarım politikaları bakımından uzunvadeli ulusal çıkarları da dikkate alarak kararbirliğine ulaşması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
Özellikle gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de tüketici almış olduğu ürünün GDO'lu olup olmadığını bilme hakkına sahiptir. Ancak tüketicinin bu hakka sahip olduğunun farkına varmasını sağlayacak faaliyetlere gereksinim vardır ve bu süreçte bilgilerin daha açık ve güvenilir yöntemlerle kamuoyuna sunulması önem taşımaktadır. Bu amaçla örneğin ürün ambalajı üzerine "Bu ürün GDO'dan üretilmiştir" bilgisini koymak çok önemli olabilir.
Ayrıca GDO'lu ürünlerin ne olduğu veya olmadığı konularında kamuoyunu aydınlatıcı bilimsel verilerle desteklenen yayınlara ve faaliyetlere de ihtiyaç bulunmaktadır. Buna göre "GDO Bilim ve Tüketici Platformu" gibi bir oluşuma ihtiyaç vardır. Bu oluşum üniversite, kamu ve ilgili diğer paydaşlardan oluşmalı tartışmalar yapıldıktan sonra, bilgiler kamuoyuna uzlaşıya dayalı olarak doğru ve güvenilir bilgiler olarak sunmalı, kamuoyu aydınlatılmalıdır.
Bu kapsamda;
_______________________________
3 Yazı 3 Görüş
1- GDO BELASININ GELDİĞİ SON NOKTA- Mustafa EROL
2- GDO BİLGİ PLATFORMU Prof.Dr. Selim ÇETİNER ve Öğrenci Grubu
3- TÜRKİYE TOHUM GEN BANKASI: BİYO-KORSANLIĞA KOLAYLIK Prof.Dr.Tayfun Özkaya
**GDO‘ya Hayır Platformu - Ziraat Mühendisleri Odası - http://www.zmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=11568&tipi=2&sube=0
**GDO’lar Türkiye’ye Denetimsiz Giriyor http://www.bugday.org/article.php?ID=2554
** GDO tekrar gündemde http://www.gidabilimi.com/haberler/1-son-haberler/2728-gdo-tekrar-gundemde
** Gazeterden haberler http://www.tumgazeteler.com/?a=681266
** Gıda Sanayii http://www.gidasanayii.com/modules.php?name=News&file=article&sid=1806
** Ekolojistler http://www.ekolojistler.org/biyoguvenlik-yasa-tasarisi-isiginda-biyoguvenlik-ama-nasil-fevzi-oz.html
** Biyoguvenlik-Yasa-Tasarisina-tepkiler-artiyor http://www.cafesiyaset.com/haber/20090716/Biyoguvenlik-Yasa-Tasarisina-tepkiler-artiyor.php
** Bakan Eker`den Taslakla İlgili Açıklama http://www.lpghaber.com/Bakan-Eker%60den-Biyoguvenlik-Yasa-Tasarisi-Taslagiyla-Ilgili-Aciklama--haberi-231128.html
__________________________________
"GDO BELASININ GELDİĞİ SON NOKTA"
Mustafa EROL
ABD öncülüğünde yürütülen GDO iyiden iyiye tehlikeli bir silaha dönüşüyor... Genetiği değiştirilmiş organizmalara (GDO) gösterilen direnç, üreticiler ve araştırmacılar üzerinde etkisini göstermeye başladı. Almanya'nın Baden-Württemberg bölgesinde bulunan Nürtingen-Geislingen Üniversitesi'nde sürdürülen GDO mısır çalışmaları, ürünlerin ekili olduğu alanların aktivistlerce işgali ve halktan gelen yoğun baskı üzerine durduruldu. Yerli halkın eylemcilere yemek ve battaniye götürmesi, "Monsanto Üniversitesi" olarak adlandırılan Nürtingen-Geislingen'in rektörünü söz konusu kararı almaya mecbur etti. Çalışmaları durduran diğer üniversite ise Max Planck Bitki Üretim Araştırma Enstitüsü. Enstitüde görevli araştırmacılardan Heinz Saendler'a göre "Almanya'da sürdürülen GDO tohum araştırmalarının geleceği karanlık."
Avrupa'daki GDO tarım ürünlerine ilişkin denemelerin üçte biri Almanya'da gerçekleştiriliyor. Ülkede, GDO karşıtlarının çabalan etkili olsa da genel durum çok umut verici değil. Çünkü gıda devlerinin baskısı, GDO karşıtı mevcut yasaların hayata geçmesini zorlaştırıyor... Avrupa'nın en büyük mısır üreticisi Fransa, geçici bir süreliğine GDO tohum ekimini durdurdu. Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin girişimiyle çevre sorunları üzerine, 2007 Ekim'inde düzenlenen "Grenelle de L'environnement" toplantısının sonunda alınan bu şaşırtıcı kararın yanı sıra, biyoteknoloji araştırmalarına 45 milyon avro ayrılacağı açıklandı. GDO karşıtı gözüken benzer durdurma talepleri İtalya, Avusturya ve Almanya'dan da geldi. Söz gelimi Avusturya hükümeti, Monsanto'nun ürettiği MON 810 GDO mısırın ve Bayer'in ürettiği T25 GDO mısırın ekimini yasakladı.
Aslında Avrupa, tüm dünyadaki GDO ürün ekiminin çok küçük bir yüzdesini gerçekleştiriyor. ISAAA (International Service for the Acquisition of Agri-Biotechnology Applications) verilerine göre tarımsal ticari GDO üretiminin %96'sı (ABD %59, Arjantin %20, Kanada %7, Brezilya %6 ve Çin %4 olmak üzere) beş ülkede sürdürülüyor. Avrupa'daki GDO üretimi ise İspanya, Romanya, Almanya ve Fransa arasında paylaşılıyor.
Avrupa Birliği ülkeleri, Avrupa Besin Güvenliği Ajansı'nın (EFSA) kullandığı değerlendirme yöntemlerinin gözden geçirilmesi ve revize edilmesini talep ediyor.
Kamuoyu araştırmaları, Avrupa'daki tüketicilerin %40'ının GDO ürünlere karşı olduğunu ortaya koyuyor. (Ülkemizdeki ise bu rakamlar yüzde 90'ların çok üzerlerinde) Oysa dört yıl öncesinde bu oran, %70'ler civarında seyrediyordu. Görünen o ki, muhalif seslerdeki artışa rağmen Avrupalı tüketici GDO ürünlerini mutfağında görmekten her geçen gün daha az rahatsız oluyor.Peki, bu ürünlere kısıtlama getirilmesine rağmen tüketim nasıl oluyor da artıyor? Politikacılar, gerçekten de toplumsal muhalefete kulak veriyor mu?
Denetim zorunluluğu, ticaret, ekim ve etiketlemede özel şartlar gerektirmeyen bu yöntemler, GDO'lara ilişkin tanımlamalardan sıyırdığı için GDO'dan kaçınan tüketicinin midesine rahatlıkla indirilebiliyor.
....
Not: Bu makeleyi yayınlayan birliğe bağlık şirketler ile bu birliğin başındaki kişinin yönettiği şirketler GDO'lu ürün ekimi için çiftçiye baskı uyguluyor. Eskiler bu duruma "bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" derlerdi.
Kaynak : Gıda Hareketi
From: Mustafa EROL
Sent: Saturday, August 08, 2009 10:33 PM
_________________________________________
GDO BİLGİ PLATFORMU
http://students.sabanciuniv.edu/cemmeydan/GDO/index.php
Prof.Dr. Selim Çetiner
YENİ
GD soya ile beslenen farelerin iç organları zarar gördü mü? YENİ
Rusya’dan Dr. Irina Ermakova’nın transgenik soyanın farelerde fertiliteyi düşürdüğü ve bunlardan doğan yavruların hayatta kalabilirlik ve gelişimini olumsuz etkilediğini iddia eden çalışması medyada ve siyasi çevrelerde geniş ilgi uyandırmış olmakla birlikte bugüne kadar (7 Temmuz 2009) hakemli bilimsel literatürde yayınlanmamıştır...
Burada kısaca belirtmek isteriz ki Türkiye’deki biyoteknoloji karşıtları, Dr. Irina Ermakova’yı “Rusya Bilimler Akademisi Üyesi” olarak lanse etseler de söz konusu kişi Bilimler Akademisi üyesi olmayıp, Rusya’daki biyoteknoloji karştı sivil toplum kuruluşu “Ulusal Genetik Güvenliği Derneği” (Türkiye’deki GDO’ya Hayır Platformu eşdeğeri) başkan yardımcısıdır.
Dr. Ermakova’nın kendi kişisel web sayfasından da kolayca görülebileceği üzere son yıllarda hakemli bilimsel dergilerde yayımlanmış makalesi de bulunmamaktadır.
_______________GDO Bilgi Forumu Açıldı-- Forumda Prof.Dr. Selim Çetiner'e GDO ile ilgili sorularınızı sorabilir ve GDO'lar hakkındaki düşüncelerinizi tartışabilirsiniz.
Avrupa Birliği ve GDO’lar
GDO’lu ürünlerin AB ülkelerinde nasıl ekildiğini ve/veya ithal edilerek hayvan yemi veya gıda olarak tüketildiğini Avrupa Birliği Komisyonu raporundadır. http://ec.europa.eu/food/food/biotechnology/gmfood/qanda_en.pdf
____________________________________________________
TÜRKİYE TOHUM GEN BANKASI: BİYO-KORSANLIĞA KOLAYLIK
Tayfun Özkaya
Domates, biber, patlıcan gibi çokça tükettiğimiz ürünlerin Amerika kıtasından geldiğini biliyoruz. Eğer bu bitkilerin tohumları ülkemize gelmese idi, bu güzel ürünlerden mahrum kalacaktık. Tohumları için de kimseye bir bedel ödemedik. Anadolu başta buğday olmak üzere birçok ürünün geliştirildiği, tarım devrimine beşiklik etmiş bir coğrafyanın parçasıdır. On binlerce yıl dünya çiftçileri tohumlarını karşılıksız paylaştı. Bu nedenle “tohumlarımızın patentini alalım, parasını vermedikçe kimseye vermeyelim” demenin hiçbir anlamı yoktur. Bu mantık bizi de birçok üründen mahrum eder. Ancak şimdi bütün bu tohumlara şirketler el koymak istiyor. On bin yıl önce tarım devriminden başlayarak çiftçilerin geliştirdiği bütün bu tohumlara şimdilerde birkaç gen koyarak bunların patentini çıkarmaya çalışan yerli veya yabancı tohum şirketlerinin hırsızlığına biyo–korsanlık diyoruz. Hâlbuki “yaşam patentlenemez”. Bizim karşı olduğumuz; bütün dünya çiftçilerinin geliştirdiği bu tohumlara şirketlerin el koymasıdır.
Türkiye Tohum Gen Bankasının temeli atılırken konuşmaları dinleyenlerin bir kısmı “işte sonunda tohumlarımıza sahip çıkıyoruz” diye düşünmüşlerdir. Acaba öyle mi? Yoksa Tarım Bakanlığımızın bu yatırımı, sonunda tohum şirketlerine mi yarayacak?
Tohum şirketlerinin yerlisi, yabancısı çok fark etmez. Zaten yerli zannettiklerimizin de çoğu artık yabancı tohum şirketleri tarafından satın alındı. Bunların çoğunun amacı on bin yıldır çiftçilerin yarattığı biyoçeşitliliği yok edip, çiftçileri birkaç çeşide bağlayarak paraları cebe indirmek. .... Kimi köylerin çorak topraklarında yetişebilen özel buğday çeşitleri var. Bu biyoçeşitliliğe şirket tohumları nasıl rekabet edecek idi? “Yeşil devrim” denilen yıkımda, bunun çaresini çevreyi ve ürünleri kirleten tarım ilacı ile kimyasal gübrelerle uyuşan güya “modern” tohumlar ile buldular. Verim bazen daha yüksek oluyordu, ancak bu pahalı girdiler bir taraftan üreticiyi yoksullaştırırken, diğer taraftan ürünleri zehirli oluyor ve besin değerleri düşüyordu.
Tohum bankası açılırken bir tarım bakanlığı yetkilisi ne söylemiş bakalım:
“Günümüz ıslah programları için önemli olan bitki genetik kaynakları bakımından, ülkemiz önemli bir potansiyel oluşturmakla beraber, ileriki nesillerin de bu kaynaklardan yararlanması için korunmaya alınmalıdır”
Gördüğünüz gibi amaç ıslah programlarına tohum sağlamak olarak açıklanmaktadır. Burada köylüye yer yoktur. Şirketlerin ıslah programları katılımcı değildir, çiftçiyi dışlar. Katılımcı ıslah; bilim insanları ve köylülerin en baştan itibaren tohum ıslahını beraber yaptıkları ve tohum üzerinde köylünün haklarının devam ettiği bir yaklaşımdır. Şüphesiz biyoçeşitlilikten yanadır. Bakanlığımız “katılımcı ıslahtan” habersizdir veya ilgilenmiyor. Diğer yandan, Türkiye Irak’ı işgal eden Amerikan kuvvetlerinin çıkarttığına çok benzer bir tohum yasasını çıkaran, yetmedi üstüne de büyük tohum şirketlerinin çıkarlarını garantileyen ve kısaltılmışı UPOV olan “Yeni Bitki Çeşitlerini Koruma Birliğine” girip anlaşma imzalayan bir ülkedir. Tohum yasamızda köylünün kendi tohumunu kullanmaması için ne gerekirse yapılmıştır. Köylünün kendi tohumunu satması ağır cezalarla karşılanan bir suçtur. Yeni yönetmeliklerle bu zulüm pekiştirilmeye çalışılmaktadır. Şimdi böyle bir ülke tohum bankası kurarsa bundan kim yararlanacaktır? Köylüler değil herhalde. Bu banka yabancı ve yerli tohum şirketlerinin milyar dolar koysa zorla yapacağı bir şeyi bakanlık eliyle gerçekleştirecektir. Kendi elimizle bu tohumları soyabilsinler diye toplayacağız, zaman zaman tarlalara ekip yenileyeceğiz ve onlar için bu masrafları yapacağız. Bedava bir derleme, araştırma ve geliştirme merkezi ve sistemi.
Dr. Melaku Worede Etiopyalı meşhur bir bitki genetikçisidir. Ülkesinde yürüttüğü, çiftçilerin ıslah çalışmalarında en öne konduğu (katılımcı ıslah) ve kendi tarlalarındaki biyoçeşitliliğin esas alındığı çalışmaları ile 1989’da Doğru Yaşam Ödülünü (alternatif Nobel ödülü) kazanmış idi. Seedling dergisinin 2009 Nisan sayısında (www.grain.org) kendisi ile yapılan konuşmayı bu konuyla ilgili herkesin okuması gerekli. Dr. Worede çiftçiyi ve tarlada, bahçede biyoçeşitliliği öne almayan bu gibi tohum bankalarının eninde sonunda büyük şirketlere hizmet etmekten başka bir şey yapamayacağını ortaya koymuştur.... Aslında biri Menemen’de biri de Ankara’da iki gen merkezimiz halen var. Bu kurulanın banka olduğu söyleniyor. İyi de, bu bankadan yararlanacaklar büyük ölçüde tohum şirketleri olacak. Tohumlarımızı saklamak –sonra da soydurmak- değil korumak ve yaşatmak gerekli. Koruma ve yaşatmaya kim karşı labilir?
Binlerce köyümüzde köylünün yönetiminde, tohumların korunup, değişebileceği tohum bankaları kurulması çok yararlı olacaktır. Bunlar desteklense olmaz mı? Biyoçeşitliliğe en büyük tehdit oluşturan tohum yasasının da ülke, köylü ve tüketici çıkarları doğrultusunda değiştirilmesi zorunlu.
Tohum bankasının bu şekilde kurulmasını uluslararası tohum şirketleri sahipleri ellerini ovuşturarak izliyorlardır.
Bu gibi üreticiyi ve biyoçeşitliliği dışlayan merkeziyetçi yaklaşımlar, küresel ısınmanın getireceği tehditlerle baş edemez.
_____________________________________
Sitede yer alan yazılarda verilen görüşler yazarlarına aittir. Yazı, gündemle ilgili olduğu için üzerinde düşünülmek üzere verilmiştir.admin.
GDO Üzerine: "GDO Bilim ve Tüketici Platformu"
GDO, kısaca üretim materyali(tohum) olarak genetiği değiştirilmiş, genleriyle oynanmış (transgenic) organizmaları ifade etmektedir. Dahası kendi bulunduğu türden veya başka bir türdeki canlıdan seçilmiş özellikleri taşımak amacıyla ele alınan bitki, hayvan veya mikroorganizmalara genlerin aktarılmasıyla gerçekleştiriliir. Bugün için bazı ülkeler GDO'yu tehdit olarak görüp ithalatına ve üretimine izin vermezken, bazıları sınırlı oranda, bazılarıysa(25 kadar ülke)üretim ve ticaretini serbest bırakmışlardır.
Türkiye'de ise Tarım ve Köyişleri Bakanlığı`nın, genetiği değiştirilmiş organizmalarla (GDO) ilgili hazırladığı Biyogüvenlik Yasa Tasarısı, transgenik ürünlerin gündeme taşımasına yol açmış görünüyor. Konunun tartışılarak doğru uygulama ve yöntem konusunda akademik ve kamu başta olmak üzere ilgili paydaşların, insan sağlığı ve tarım politikaları bakımından uzunvadeli ulusal çıkarları da dikkate alarak kararbirliğine ulaşması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
Özellikle gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de tüketici almış olduğu ürünün GDO'lu olup olmadığını bilme hakkına sahiptir. Ancak tüketicinin bu hakka sahip olduğunun farkına varmasını sağlayacak faaliyetlere gereksinim vardır ve bu süreçte bilgilerin daha açık ve güvenilir yöntemlerle kamuoyuna sunulması önem taşımaktadır. Bu amaçla örneğin ürün ambalajı üzerine "Bu ürün GDO'dan üretilmiştir" bilgisini koymak çok önemli olabilir.
Ayrıca GDO'lu ürünlerin ne olduğu veya olmadığı konularında kamuoyunu aydınlatıcı bilimsel verilerle desteklenen yayınlara ve faaliyetlere de ihtiyaç bulunmaktadır. Buna göre "GDO Bilim ve Tüketici Platformu" gibi bir oluşuma ihtiyaç vardır. Bu oluşum üniversite, kamu ve ilgili diğer paydaşlardan oluşmalı tartışmalar yapıldıktan sonra, bilgiler kamuoyuna uzlaşıya dayalı olarak doğru ve güvenilir bilgiler olarak sunmalı, kamuoyu aydınlatılmalıdır.
Bu kapsamda;
- Türkiye bitkisel ve hayvansal üretim alanındaki gen kaynaklarını en önemli mirası olarak korumalı, bu kaynakların stratejik öneminin farkında olarak acilen güncelleyerek kendi yararına olacak önlemleri hızla almalı
- GDO konusunda strateji geliştirmeli ve politikalarını somutlaştırmalı
- Toplumun bu konuda bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetlerine (yayım) büyük önem vermeli
- Konunun paydaşları uzun vadeli olası sonuçlarda dikkate alınarak eşgüdüm içinde çalışmalıdır,"
_______________________________
3 Yazı 3 Görüş
1- GDO BELASININ GELDİĞİ SON NOKTA- Mustafa EROL
2- GDO BİLGİ PLATFORMU Prof.Dr. Selim ÇETİNER ve Öğrenci Grubu
3- TÜRKİYE TOHUM GEN BANKASI: BİYO-KORSANLIĞA KOLAYLIK Prof.Dr.Tayfun Özkaya
**GDO‘ya Hayır Platformu - Ziraat Mühendisleri Odası - http://www.zmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=11568&tipi=2&sube=0
**GDO’lar Türkiye’ye Denetimsiz Giriyor http://www.bugday.org/article.php?ID=2554
** GDO tekrar gündemde http://www.gidabilimi.com/haberler/1-son-haberler/2728-gdo-tekrar-gundemde
** Gazeterden haberler http://www.tumgazeteler.com/?a=681266
** Gıda Sanayii http://www.gidasanayii.com/modules.php?name=News&file=article&sid=1806
** Ekolojistler http://www.ekolojistler.org/biyoguvenlik-yasa-tasarisi-isiginda-biyoguvenlik-ama-nasil-fevzi-oz.html
** Biyoguvenlik-Yasa-Tasarisina-tepkiler-artiyor http://www.cafesiyaset.com/haber/20090716/Biyoguvenlik-Yasa-Tasarisina-tepkiler-artiyor.php
** Bakan Eker`den Taslakla İlgili Açıklama http://www.lpghaber.com/Bakan-Eker%60den-Biyoguvenlik-Yasa-Tasarisi-Taslagiyla-Ilgili-Aciklama--haberi-231128.html
__________________________________
"GDO BELASININ GELDİĞİ SON NOKTA"
Mustafa EROL
ABD öncülüğünde yürütülen GDO iyiden iyiye tehlikeli bir silaha dönüşüyor... Genetiği değiştirilmiş organizmalara (GDO) gösterilen direnç, üreticiler ve araştırmacılar üzerinde etkisini göstermeye başladı. Almanya'nın Baden-Württemberg bölgesinde bulunan Nürtingen-Geislingen Üniversitesi'nde sürdürülen GDO mısır çalışmaları, ürünlerin ekili olduğu alanların aktivistlerce işgali ve halktan gelen yoğun baskı üzerine durduruldu. Yerli halkın eylemcilere yemek ve battaniye götürmesi, "Monsanto Üniversitesi" olarak adlandırılan Nürtingen-Geislingen'in rektörünü söz konusu kararı almaya mecbur etti. Çalışmaları durduran diğer üniversite ise Max Planck Bitki Üretim Araştırma Enstitüsü. Enstitüde görevli araştırmacılardan Heinz Saendler'a göre "Almanya'da sürdürülen GDO tohum araştırmalarının geleceği karanlık."
Avrupa'daki GDO tarım ürünlerine ilişkin denemelerin üçte biri Almanya'da gerçekleştiriliyor. Ülkede, GDO karşıtlarının çabalan etkili olsa da genel durum çok umut verici değil. Çünkü gıda devlerinin baskısı, GDO karşıtı mevcut yasaların hayata geçmesini zorlaştırıyor... Avrupa'nın en büyük mısır üreticisi Fransa, geçici bir süreliğine GDO tohum ekimini durdurdu. Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin girişimiyle çevre sorunları üzerine, 2007 Ekim'inde düzenlenen "Grenelle de L'environnement" toplantısının sonunda alınan bu şaşırtıcı kararın yanı sıra, biyoteknoloji araştırmalarına 45 milyon avro ayrılacağı açıklandı. GDO karşıtı gözüken benzer durdurma talepleri İtalya, Avusturya ve Almanya'dan da geldi. Söz gelimi Avusturya hükümeti, Monsanto'nun ürettiği MON 810 GDO mısırın ve Bayer'in ürettiği T25 GDO mısırın ekimini yasakladı.
Aslında Avrupa, tüm dünyadaki GDO ürün ekiminin çok küçük bir yüzdesini gerçekleştiriyor. ISAAA (International Service for the Acquisition of Agri-Biotechnology Applications) verilerine göre tarımsal ticari GDO üretiminin %96'sı (ABD %59, Arjantin %20, Kanada %7, Brezilya %6 ve Çin %4 olmak üzere) beş ülkede sürdürülüyor. Avrupa'daki GDO üretimi ise İspanya, Romanya, Almanya ve Fransa arasında paylaşılıyor.
Avrupa Birliği ülkeleri, Avrupa Besin Güvenliği Ajansı'nın (EFSA) kullandığı değerlendirme yöntemlerinin gözden geçirilmesi ve revize edilmesini talep ediyor.
Kamuoyu araştırmaları, Avrupa'daki tüketicilerin %40'ının GDO ürünlere karşı olduğunu ortaya koyuyor. (Ülkemizdeki ise bu rakamlar yüzde 90'ların çok üzerlerinde) Oysa dört yıl öncesinde bu oran, %70'ler civarında seyrediyordu. Görünen o ki, muhalif seslerdeki artışa rağmen Avrupalı tüketici GDO ürünlerini mutfağında görmekten her geçen gün daha az rahatsız oluyor.Peki, bu ürünlere kısıtlama getirilmesine rağmen tüketim nasıl oluyor da artıyor? Politikacılar, gerçekten de toplumsal muhalefete kulak veriyor mu?
Denetim zorunluluğu, ticaret, ekim ve etiketlemede özel şartlar gerektirmeyen bu yöntemler, GDO'lara ilişkin tanımlamalardan sıyırdığı için GDO'dan kaçınan tüketicinin midesine rahatlıkla indirilebiliyor.
....
Not: Bu makeleyi yayınlayan birliğe bağlık şirketler ile bu birliğin başındaki kişinin yönettiği şirketler GDO'lu ürün ekimi için çiftçiye baskı uyguluyor. Eskiler bu duruma "bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" derlerdi.
Kaynak : Gıda Hareketi
From: Mustafa EROL
Sent: Saturday, August 08, 2009 10:33 PM
_________________________________________
GDO BİLGİ PLATFORMU
http://students.sabanciuniv.edu/cemmeydan/GDO/index.php
Prof.Dr. Selim Çetiner
YENİ
GD soya ile beslenen farelerin iç organları zarar gördü mü? YENİ
Rusya’dan Dr. Irina Ermakova’nın transgenik soyanın farelerde fertiliteyi düşürdüğü ve bunlardan doğan yavruların hayatta kalabilirlik ve gelişimini olumsuz etkilediğini iddia eden çalışması medyada ve siyasi çevrelerde geniş ilgi uyandırmış olmakla birlikte bugüne kadar (7 Temmuz 2009) hakemli bilimsel literatürde yayınlanmamıştır...
Burada kısaca belirtmek isteriz ki Türkiye’deki biyoteknoloji karşıtları, Dr. Irina Ermakova’yı “Rusya Bilimler Akademisi Üyesi” olarak lanse etseler de söz konusu kişi Bilimler Akademisi üyesi olmayıp, Rusya’daki biyoteknoloji karştı sivil toplum kuruluşu “Ulusal Genetik Güvenliği Derneği” (Türkiye’deki GDO’ya Hayır Platformu eşdeğeri) başkan yardımcısıdır.
Dr. Ermakova’nın kendi kişisel web sayfasından da kolayca görülebileceği üzere son yıllarda hakemli bilimsel dergilerde yayımlanmış makalesi de bulunmamaktadır.
_______________GDO Bilgi Forumu Açıldı-- Forumda Prof.Dr. Selim Çetiner'e GDO ile ilgili sorularınızı sorabilir ve GDO'lar hakkındaki düşüncelerinizi tartışabilirsiniz.
Avrupa Birliği ve GDO’lar
GDO’lu ürünlerin AB ülkelerinde nasıl ekildiğini ve/veya ithal edilerek hayvan yemi veya gıda olarak tüketildiğini Avrupa Birliği Komisyonu raporundadır. http://ec.europa.eu/food/food/biotechnology/gmfood/qanda_en.pdf
____________________________________________________
TÜRKİYE TOHUM GEN BANKASI: BİYO-KORSANLIĞA KOLAYLIK
Tayfun Özkaya
Domates, biber, patlıcan gibi çokça tükettiğimiz ürünlerin Amerika kıtasından geldiğini biliyoruz. Eğer bu bitkilerin tohumları ülkemize gelmese idi, bu güzel ürünlerden mahrum kalacaktık. Tohumları için de kimseye bir bedel ödemedik. Anadolu başta buğday olmak üzere birçok ürünün geliştirildiği, tarım devrimine beşiklik etmiş bir coğrafyanın parçasıdır. On binlerce yıl dünya çiftçileri tohumlarını karşılıksız paylaştı. Bu nedenle “tohumlarımızın patentini alalım, parasını vermedikçe kimseye vermeyelim” demenin hiçbir anlamı yoktur. Bu mantık bizi de birçok üründen mahrum eder. Ancak şimdi bütün bu tohumlara şirketler el koymak istiyor. On bin yıl önce tarım devriminden başlayarak çiftçilerin geliştirdiği bütün bu tohumlara şimdilerde birkaç gen koyarak bunların patentini çıkarmaya çalışan yerli veya yabancı tohum şirketlerinin hırsızlığına biyo–korsanlık diyoruz. Hâlbuki “yaşam patentlenemez”. Bizim karşı olduğumuz; bütün dünya çiftçilerinin geliştirdiği bu tohumlara şirketlerin el koymasıdır.
Türkiye Tohum Gen Bankasının temeli atılırken konuşmaları dinleyenlerin bir kısmı “işte sonunda tohumlarımıza sahip çıkıyoruz” diye düşünmüşlerdir. Acaba öyle mi? Yoksa Tarım Bakanlığımızın bu yatırımı, sonunda tohum şirketlerine mi yarayacak?
Tohum şirketlerinin yerlisi, yabancısı çok fark etmez. Zaten yerli zannettiklerimizin de çoğu artık yabancı tohum şirketleri tarafından satın alındı. Bunların çoğunun amacı on bin yıldır çiftçilerin yarattığı biyoçeşitliliği yok edip, çiftçileri birkaç çeşide bağlayarak paraları cebe indirmek. .... Kimi köylerin çorak topraklarında yetişebilen özel buğday çeşitleri var. Bu biyoçeşitliliğe şirket tohumları nasıl rekabet edecek idi? “Yeşil devrim” denilen yıkımda, bunun çaresini çevreyi ve ürünleri kirleten tarım ilacı ile kimyasal gübrelerle uyuşan güya “modern” tohumlar ile buldular. Verim bazen daha yüksek oluyordu, ancak bu pahalı girdiler bir taraftan üreticiyi yoksullaştırırken, diğer taraftan ürünleri zehirli oluyor ve besin değerleri düşüyordu.
Tohum bankası açılırken bir tarım bakanlığı yetkilisi ne söylemiş bakalım:
“Günümüz ıslah programları için önemli olan bitki genetik kaynakları bakımından, ülkemiz önemli bir potansiyel oluşturmakla beraber, ileriki nesillerin de bu kaynaklardan yararlanması için korunmaya alınmalıdır”
Gördüğünüz gibi amaç ıslah programlarına tohum sağlamak olarak açıklanmaktadır. Burada köylüye yer yoktur. Şirketlerin ıslah programları katılımcı değildir, çiftçiyi dışlar. Katılımcı ıslah; bilim insanları ve köylülerin en baştan itibaren tohum ıslahını beraber yaptıkları ve tohum üzerinde köylünün haklarının devam ettiği bir yaklaşımdır. Şüphesiz biyoçeşitlilikten yanadır. Bakanlığımız “katılımcı ıslahtan” habersizdir veya ilgilenmiyor. Diğer yandan, Türkiye Irak’ı işgal eden Amerikan kuvvetlerinin çıkarttığına çok benzer bir tohum yasasını çıkaran, yetmedi üstüne de büyük tohum şirketlerinin çıkarlarını garantileyen ve kısaltılmışı UPOV olan “Yeni Bitki Çeşitlerini Koruma Birliğine” girip anlaşma imzalayan bir ülkedir. Tohum yasamızda köylünün kendi tohumunu kullanmaması için ne gerekirse yapılmıştır. Köylünün kendi tohumunu satması ağır cezalarla karşılanan bir suçtur. Yeni yönetmeliklerle bu zulüm pekiştirilmeye çalışılmaktadır. Şimdi böyle bir ülke tohum bankası kurarsa bundan kim yararlanacaktır? Köylüler değil herhalde. Bu banka yabancı ve yerli tohum şirketlerinin milyar dolar koysa zorla yapacağı bir şeyi bakanlık eliyle gerçekleştirecektir. Kendi elimizle bu tohumları soyabilsinler diye toplayacağız, zaman zaman tarlalara ekip yenileyeceğiz ve onlar için bu masrafları yapacağız. Bedava bir derleme, araştırma ve geliştirme merkezi ve sistemi.
Dr. Melaku Worede Etiopyalı meşhur bir bitki genetikçisidir. Ülkesinde yürüttüğü, çiftçilerin ıslah çalışmalarında en öne konduğu (katılımcı ıslah) ve kendi tarlalarındaki biyoçeşitliliğin esas alındığı çalışmaları ile 1989’da Doğru Yaşam Ödülünü (alternatif Nobel ödülü) kazanmış idi. Seedling dergisinin 2009 Nisan sayısında (www.grain.org) kendisi ile yapılan konuşmayı bu konuyla ilgili herkesin okuması gerekli. Dr. Worede çiftçiyi ve tarlada, bahçede biyoçeşitliliği öne almayan bu gibi tohum bankalarının eninde sonunda büyük şirketlere hizmet etmekten başka bir şey yapamayacağını ortaya koymuştur.... Aslında biri Menemen’de biri de Ankara’da iki gen merkezimiz halen var. Bu kurulanın banka olduğu söyleniyor. İyi de, bu bankadan yararlanacaklar büyük ölçüde tohum şirketleri olacak. Tohumlarımızı saklamak –sonra da soydurmak- değil korumak ve yaşatmak gerekli. Koruma ve yaşatmaya kim karşı labilir?
Binlerce köyümüzde köylünün yönetiminde, tohumların korunup, değişebileceği tohum bankaları kurulması çok yararlı olacaktır. Bunlar desteklense olmaz mı? Biyoçeşitliliğe en büyük tehdit oluşturan tohum yasasının da ülke, köylü ve tüketici çıkarları doğrultusunda değiştirilmesi zorunlu.
Tohum bankasının bu şekilde kurulmasını uluslararası tohum şirketleri sahipleri ellerini ovuşturarak izliyorlardır.
Bu gibi üreticiyi ve biyoçeşitliliği dışlayan merkeziyetçi yaklaşımlar, küresel ısınmanın getireceği tehditlerle baş edemez.
_____________________________________
Sitede yer alan yazılarda verilen görüşler yazarlarına aittir. Yazı, gündemle ilgili olduğu için üzerinde düşünülmek üzere verilmiştir.admin.